Cumartesi, Aralık 13, 2008

uykulu post


* kurban postunu ima etmiyorum, hayır komik değilsin!

* fazla mı oldu yine bu ara? izmit'e geleli tamı tamına bir hafta oldu ve bugün ilk defa tüm günümü evde geçirdim, yarın da yol hazırlığı, gerisini sen düşün. geldiğim günün akşamında istanbul'a gitmemden anlamalıydım... yatağıma yastığıma hasret kaldım!

* arkadaşlarım dışında herkesi gördüm sayılır, gayet memnunum. pişman değilim! artık, sömestr'da bol bol vaktimi çalabilirsiniz pek sevgili arkadaşlarım. hadi yine iyisiniz siz işinizi bilirsiniz, dedim engel olamadım kendime. sahi kim söylüyordu bu şarkıyı?

* kestik, biçtik, kavurduk(çoğul konuşsam da inanma), el öptük, kolonya döktük şimdi okul zamanı. bu sahnelerden sonra yok Poe, yok Platon, yok Freud; gel de travma yaşama!

* Göt Kuşağı dedim fazla uzatmadı kavuştu bizlerle, buket diye bahsettim daha önce de. okurum güzelleşirim listemde bulabilirsiniz kendisini. şahsına münhasır münhasır sevsinler seni :)

* telefon sapığı var ne bileyim bin türlü sapık var şu dünyada, duymuşsundur ama sen hiç blog sapığı diye bir şey duydun mu hayatında? işte bende bir adet ondan var. buralarda görürsen aldırma, hö!! de geç.

* efendim, çocuklar topluluk içinde büyük bir tehlikeye dönüşüp sizi renkten renge sokabilir. zaten bunalmışsınızdır yeterince ama "büyüklerle" oturmalısınızdır da; büyük bir çoğunluğunu ilgilendirmeyen kariyer planlarınızdan bahsetmek zorunda bırakırlar, evlilik ve oğluna/bir yakınının oğluna alma imalarına gülümsemek zorundasınızdır. o sırada gayet alakasız olarak küçük kız çocuğu fırlayıverir: "gamze ablanın dudakları ne kadar güzel dii mi?". saçıma, gözüme ve hatta boyuma özenen küçük kız çocuğu gördüm de dudak ne lan?! bacak kadar boyunla sana mı düştü dudağımı incelemek? yerin dibine geçtim, renkten renge girdim, ne diyeceğimi bilemedim yeminle! dudak neymiş?!

* masa başı sohbetlerimiz sülalece eğlenceli, atraksiyonludur demiş olmalıyım daha önce. büyük amcamlara gittiğimiz kahvaltı sofrasında, babamın aklına gelen hınzır bir planı uygulamaya geçirme görevi her zamanki gibi bana verildi: "kardeşimin küçük amcamda olmayan numarasından buluşma teklifinde bulunan bir mesaj atmak." amcamdan çok yengemin tepkisi ilgilendiriyordu beni ama öngöremediğimiz şeyler vardı yine de. hayranlığımı dile getiren mesajımdan sonra olası cevaplar üzerinde geyikler dönmeye başlamıştı bile. derken kardeşimin tuvalete gitmesiyle telefonun tuvalet deliğine düşmesi olayın akışını değiştirdi. yengem, amcamdan boşanma kararı vermiş ve kuzenimi alarak buluşma yeri olarak belirlediğim yerde beklemeye koyulmuştu bile.

* pc başındayken dışarda görünüp iletisine "YOOOKUMMMM! Yazmayın!" yazanlara inat: varım ya da varımdan da yakın!

* ------------- spoiler -------------
ipek'le burak barıştı!!
------------- spoiler -------------

* kızların, yakışıklı(msı) bir oyuncu transfer olduğunda takım aşkının nüksetmesi: bit tüken ne yapıyorsan yap ama gözümün önünden kaybol! ve hatta hiç çıkma karşıma!

* hani ankara'ya öyle yakışırdı ki kar? ankara'ya da kar yağsın artık!

* blog dünyasının bana kattığı iki isim: Ziggy the King ve Magnum Opus. isimlerini bile bilmezken blogtan okuduğum kadarıyla "bizim bi arkadaş" diye bahsederken buluyorum kimi zaman kendimi.

* göze kirpik kaçmış gibi canının yanması ama aslında kaçmamış olması... offf!

* iddia ediyorum: düdüklü tencere kadar korkutan bir mutfak eşyası daha yok şu dünyada!


* ilkokulda sınıf başkanı seçme olgusunu düşünüyorum da, böyle bir ilginç geliyor ama tarif edemiyorum şimdi. anlatınca komik olmayacak gibi geliyor, o anı yaşamış olman lazım sanki.

* kiğılı: sen nasıl bir markasın ya? ömrümü yedin bitirdin! sevdiğim insanlar için en büyük dualarıma malzemesin haberin var mı? allah ne mağazana yolunu düşürsün ne de ismini söylemek zorunda bıraksın. insan bir markadan bu kadar mı çekinir ya? hem sen o isimle nasıl marka olabildin anlamadım gitti!

* aklıma gelmişken bak ne demiş Christopher Morley: "'life is a foreign language,all men mispronounce it."

* ben güzel rüyalara dalacağım şimdi. yazarım yine.