Çarşamba, Ekim 22, 2008

ben sana küsüm aslında...

* buket uyuyordu, bir şeyler çizittireyim dedim.

* ytrumnoa ile uzun zaman sonra görüştük geçen gün. Buket ve Cansu da vardı yanımızda. Bir tömbeki keyfi sırasında Greenpeace üyesi olarak bulduk kendimizi. “o paralarla ne yemekler yiyorlar!” diyeceksen sen de, kendini yorma. Vicdanım rahat!

* 10 Kasım itibariye vizeler başlıyor. Müjdemi isterim!

* Berkcan, Berkay adında arkadaşım vardı ama "sadece" berk olmamıştı hiç. O da oldu çok şükür. Artık geceleri daha rahat uyuyabilirim.

* lisedeyken bir sabah sınıfın penceresinden baktım, bahçeye koca harflerle “gamze seni seviyorum” yazılmış. Gören gelip söylüyor, müdürümüz de dahil tüm hocalar bunun derdine düşmüş, nasıl sileriz kim yaptı vs. ama yazan kişi bir türlü ortaya çıkmıyor. Bense hissettirdiği suçluluk duygusu yüzünden ilan-ı aşk yapan kişiye gördüğüm yerde nasıl teşekkür edeceğimi düşünüyorum. Derken bu çılgın aşığın yanlış derslik önünü seçtiği ortaya çıktı. O ben değilmişim!

* sofrayı sömürmek ve boş tabaklara bakakalmak = mut-suz-luk!

* mini şortlarım altına dize kadar çorap giyip tsubasa gibi hissederekten balerin taklidi yapmak gibi elit zevklerim var benim! Ve yeni oda arkadaşım bir balerin! ilk defa bu hareketi yaparken birisinden çekinir oldum. Oysa yepyeni figürler katabilirdim… Yazık oldu.

* max payne’e gittim. Cidden berbat bir film!

* son dönem de ilginç rastlantılarla geçiyor günlerim. Unutturma da bir gün anlatayım.

* ilk keman dersim büyük bir hayal kırıklığıyla son buldu. Anca boynumdaki ve sol kolumdaki sancıları ve hatta boyun fıtığını göze alabilirsem çalabilirim kemanı. Harika değil mi?

* evime gelen misafirin telefonu çalsa, arayan kişi nerdesin diye sorsa, o da “gamze’deyim deva bulmam” dese yaka paça kovarım evden, ömür boyu da affetmem.

* Bekler misin benden böyle bir şey? Yok daha neler?

* mermer merdiven desene kendi kendine.

* Hititoloji hocamın kızlara özel bir ilgisi olduğunu ve bu beğenisini evine şarap içmeye davet ederek gösterdiğini öğrendim ve sonrasında girdiğim ilk derste konu şaraba geldi bir şekilde. İlk defa, birisi şarap sevip sevmediğimi sorduğunda bu kadar gerildim! Bir de sürekli “başın dertte!” diyip adımı ağzından düşürmüyor. Sence de başım dertte mi sanki?

* “ben sana küsüm aslında haberin yok!” diyerek dolanıyorum ortalıkta günlerdir ama gerisi gelmiyor. Meğerse bir sezen aksu şarkısının nakaratıymış.

* insanlar, zayıf insanlarda da selülit olabileceği gerçeğini kabul etmeli artık!

* tercihler hakkındaki sığ yorumlara tahammülüm yok, olamıyor artık! Sormadan, anlamadan, dinlemeden boş boğazlık edenlerin boğazına sarılabilirim bir süre sonra, aman dikkat! Okuduğum bölüm hakkındaki zırvalıklara(ve hatta cahilce yorumlara) verdiğim cevaplar sabitlendi nerdeyse de dinlediğim müziği hayat felsefesi ve sabit bir zevk edinmemi bekleyenler dünyanın en gereksiz insanıdır gözümde. Azcık koyu makyaj yap, siyah giyin “götik” diye onlar gibi(!) giyin, takıl “hani sen götiktin ne bu hal?” diye dalga geçerler. İşte ben bu insanın suratının ortasına bir yumruk indiririm! Kimse anlayışlı olmamı beklemesin çünkü onlar da anlamıyor benim korkularımı, kabuslarımı, halüsinasyonlarımı…

* “aşk öldü nasıl bilirdiniz” diyor mavi sakal buralarda bir yerlerde. Sahi nasıl bilirdiniz?

Pazar, Ekim 12, 2008

ahh saçlarım... alev alev yakaaar!

* makul bir giriş yapamadım, aklıma ilk gelen şeyle başlıyorum. bir, iki, üç!

* kediler de peynir yer mi acaba günlerdir bunu sorguluyorum ama bir kediye peynir yedirme girişiminde bulunmadım henüz.

* uyurken yatağın kenarına yattığımda saçlarımın yere değme ihtimaline karşı paniklerdim. geçmiş o günler, alışmışım...

* kendin için alışverişe çıktığında bir şey beğenemezsin ama en alakasız zamanda çok güzel fırsatlar çıkar karşına, değil mi? değerlendir o fırsatları, mutlu et kendini.

* şahsenem vardı, aklıma geliyor bazen, gelme diyemiyorum; ayıp olur gibi geliyor, gelme diyemiyorum; tuhaf geliyor, gel len gel tamam diyorum.

* buket; sohbetine doyum olmuyor, her eve lazım denilen cinsten. paylaşmaktan yorulmuyor, paylaşmaya doyamıyorum. dün gece başbaşaydık, kültürel paylaşım neyim yaptık her zamanki gibi, konu konuyu açtı, gülmekten karnımıza ağrı girdi. çok güldük ağlamasak bari dedim en batıl inancımla. sabaha karşı 5'ti en son, ikimizin elinde de birer mendil... ağlamaktan şişmiş gözlerle uyandım bu sabah.

* direc-t'in Hasret'i özel bir şarkıdır benim için. severim, dinlerim ve her dinleyişimde Frekans'a(CNN Türk'te yayınlanıyordu hala var mı bilmiyorum) çimler üzerinde röportaj verirken bilge'nin üzerine bir köpeğin işeyişini hatırlarım.

* gerilim dolu rüyalar görüyorum son zamanlarda, telefona sarılıp gördüğüm kişiyi arıyorum. korkuyorum, bir şeyler olacak gibi...olmaz değil mi?

* karla karışık yağan yağmurun kararsızlığı içten içe heyecanlandırır beni, yağmura yakalanmak ve karda yürümek sıradan kalır onun yanında.

* fasıl yapmayı özledim!



* ibrahim yüzünden kuaföre gitmekten çekiniyorum emre daha özenli tarıyor saçlarımı ama ibrahim... gözümden yaş geliyor resmen yoluyor saçlarımı. kapıdan girdiğimde göz göze geldiğim ilk kişi o olmasın diye dua ediyorum. sen git emre ilgilensin diyemiyorum, kırılmaması uğruna katlanıyorum bu eziyete. hele saçları yıkaması için ayrı bir eleman almışlar ki kız tırnaklarını kafama gömdü gıkımı çıkaramadım, öyle hevesliydi. okuduğumuzdan anladığımız: kuaförlerle duygusal bağ kurmayacaksın!

* bengü: lolita olarak anılırdı, masumdu sevimliydi. power türk'te yayınlanan bir klibiyle yurt kantinine indikçe karşılaşıyorum. isyan etmeden duramayacağım: ne kaçmış bu kızın içine? büyümek bu mudur??

* fakültemize hüseyin çelik gelmiş. ve tabi ki basın serbest, dolaşıyor orta bahçe'de. bir öğrenci grubu protesto girişiminde bulunmuş. yüzünü görmeye hasret kaldığımız, pek sevgili dekanımız Sekine hanım öğrenciler arasına karışıp uzlaşmaya çalışmış öğrencilerle. basın özgürlüğü sen nelere kadirsin?

* milli egemenlik parkı'ndan geçmeye korkar oldum. çeşit çeşit sapık, tinerci, sarhoş, kibarca telefonunu rica eden hırsız, aşkını saklamaktan çekinmeyen aşıklar(!) mı arıyorsun? gel abi geeel!! dün 2 emo birbirinin bileğini keserek intihara teşebbüs etmiş, ambulansın geldiğini duyan aklı havadalar kaçmış. güvenpark bile gecenin 3'ünde daha güvenlidir, bu söylediğim olaylar ve benzerleri gündüz vakti gerçekleşiyor. ve bu park meclis duvarına bitişik, koruması ise polisler tarafından sağlanıyor...

* yemek masasına oturdum işte,
sindirmek çok zormuş böyle yiyince,
sana afiyet olsun sözüm kalleşce,
masayı sen toplarsın, ben kalktım önce!

* bir gün durakta beklerken biri gelse, aylardır seni takip ediyorum hakkında her şeyi biliyorum dese, sohbet etmeye başlasak etkilensem, gözüme bir perde inse görmesem hiçbir şey, aşık olsam, gel kaçalım çok uzaklara dese, dinlemesem hiçkimseyi kabul etsem, o heyecanla uçak korkumu yensem, atlasak uçağa gitsek bangladeş'e, sonra uçaktan indiğimiz gibi beni bırakıp kaçsa, çok fena g.t(blogumda sansür vaaaaaar!!) olurum...

* hayal kurmaya çalıştım yukardaki çıktı ortaya.

* şimdilik hoşçakalmalısın. öptüm.

Perşembe, Ekim 09, 2008

mastar!! mastar!!

(çağrışım sebebiyle master of puppets eşliğinde dinlenmesi tavsiye edilmek ama bir anlam ifade etmemek)

* duş sonrası aile içi kutlamaya katılmak uğruna saçlarımı kurutmamak,

* ankara yolu boyunca klimaya maruz kalmak,

* hapşırmak, öksürmek, ateşler içinde sayıklamak,

* son zamanlarda daha bir içime kapanmak,

* buket'e kavuşmak, günümü gecemi onunla şenlendirmek, arabesk şarkılarda lirik dans yapmak, durduk yere halay çekmek vs,

* okula gitmek, okuldan gelmek, şaka maka nerdeyse hiç devamsızlık yapmamak, derslerin öğleden sonra olması bana yaramak,

* hasta hasta nargile içmek, manhattan chicken'a bayılmak,

* hititoloji'den seçmeli ders almak zorunda kalmak, ilk dersten hocayla kaynaşmak, şımarmak, mısır'a gelin gitmek,

* kredi kartı limitimi kitap almak için zorlamak, baba buna anlam verememek,

* tam iyileştim derken incecik tişörtle markete gitmek, sonra bahçede saatlerce öylece oturmak, yeniden hasta olmak,

* internetten iyice soğumak,

* telefon rehberimde neden bu kadar gereksiz ve hatırlayamadığım isim olmak? madem aramıyorum e ben onları silmek,

* özlediğim ne çok insan olmak, beni sevdiğini hissettiklerimi daha bir sevmek,

* geleceğe dair yığınla plan yapmak ama birini bile gerçekleştirmek için çaba harcamamak, ne bu boşvermişlik anlayamamak,

* kendimi çok mutsuz ve çirkin hissetmek, aynaya bakmak istememek, fotoğraflarımı yırtmak ve silmek istemek, özetle kendime tahammül edememek,

* bir anda aklıma esip 6. kez korka korka kulağımı deldirmek,

* bazı insanlardan daha bir tiksinmek, bu kadar şeyden sonra bile ikiyüzlülüklere anlam verememek, emo olsam prim yapardım bu zihniyetle diye saçmalamak,

* etrafımda neden bu kadar çok sigara içilmek?

* ilginç ilginç rüyalar görmek , korkmak,

* şimdi hassas bünyeye başlamak, suratımın tam ortasına yumruk atmak istemek,

* işte böyle olmak... sen daha daha nasıl olmak?

Cumartesi, Ekim 04, 2008

dikkat! sadece bir kişiyi ilgilendiren post!

Aufviedersehen’sin sen,

gülümsedim sayende, stv’de 5. boyut, eşek kafa, lemniscus medialis, cisterna ambiens, anatomi mağduru, o da ayrı mevzu içimde büyüyen, cevap niteliğinde entry’sin.

yalnızım be ortağım, a dying wish, gocuman yanaklı gamze, sarsılan değerlerin yeniden kendine gelmesi, de la morte noire, keşke yaşasaydım ve hiç yaşamasaydım arasındaki ince çizgi’sin.

sabah görüp gülersin diye attım, öyle boş beleş bir durum yani mathilda, kebap lazım sana müzeyyen, şizofreninin sınırlarını zorluyorsun barbara, sen benim yerime uyu evangeline, dimmu borgir sorgens kammer, sabahın ilk ışıklarını black metal ile karşılayıp namaz kılmak’sın.

tüm Yahudiler gaydir, waffle kralı, avatar olamayacak fotoğraf, berkcan, death come near me’deki brutal vokal, her şeye sahip görünürken hiçbir şeye sahip olamamaya üzülmek’sin.

ben aslında erkeklerden hoşlanıyorum, turn the page, eşeklik etmiyorum tamam, ben ve benim gibi kabızlar, origin of crystal soul’sun.

taze bir bahar sabahı gibisin, artiz artiz gavur şarkısı, ben ağlarım ikimizin yerine, anti anti-depresan, omg, wtf, gg, bb, bloody kiss, ışınlama makinesi, corruk'sun.

No reason to live for, one reason to die for, zararlı alışkanlıklarla savaşan bilmemne gönüllüsü, waffle arasında çikolataya bulanmış çilek gibisin, öyle kuru kuru metal dinleyerek yaşanmaz asi ol lan azıcık, burger king’te sağdaki ayna'sın.

kimseye geminin burnunda fortlamam kendimi, tükürmeyi de sevmem, titanic’teki sevimli kaptan'sın.

ezikte olsa avea kullanırım, yeni hat alırsan ben almam ona göre, sandman’in popomuza kaçan kumları, ödeneği kesilmiş devlet gibisin, rijit'sin.

iki saniye sabit kalmaya gelmiyor dötün di mi? , kalabalığın içindeki yalnızlık, uyanan ısırma isteği, hamak, gelecekten gönderilmek, öyle yani ikimiz de faulüz, en kısa blog, biliyorum’sun.

life is not the opposite of the death, death is the opposite of birth, life is eternal, foster’ın hayali arkadaşlar evi, joker abinin anlattığı köpek, çevre parametreleri full sosyal açıdan çökmüş sims karakteri gibi'sin.

bu senin kebelekliğin, yoo gay değilim merak etme, flying, ağlamaklı çene hareketi, ayrık vadideki en şişko elf, uykusuz gece, sızmak, lethe, yarı saydam perdenin öteki tarafındaki kahraman, Madagaskar filmindeki aslan'sın, bir numara'sın.

ben böyle değildim, sempatik ne lan ayrıca, hem kötü bir şey çipil, ritmi yakalayan ramazan davulcusu, şaka ile karışık doğruluk payı olan tespit, double kill, meltem tv’deki varis ve hemoroid hattı, melekler şehri angara’sın.

enrich me with the vastness of your being, dokunmatik telefon yüzünden gönderilen boş mesaj, gösterilecek bir şey yok'sun.

sağlam kasa sağlam vücutta bulunur, sakarya’daki adana dürümcüsü, prag’taki jazz kulübü, hesap ödeme kavgalarının daimi galibi, Kocatepe’deki kahvaltı, hürock için alınan kombine bilet, haggard konserini kaçırmak, en uzaktaki en yakın, dark night’ın ta kendisi, berkcan yüzünden geç kutlanacak doğum gününün sahibisin…iyi ki varsın…

Çarşamba, Ekim 01, 2008

kutlu vs. mübarek


* evet bu postta da bayram var.

* bayram kutlu mu olur mübarek mi? her bayram aynı tartışma! şekilci olmamak lazım ama yine de orta yolu buldum ben: iyi bayramlar rulez!!

* bu çocuklar ortaya çıkmak için neden altın günlerini ve bayramları bekler, anlamıyorum...çocuklar tek başına güzeldir ama bir araya gelince tehlikenin ta kendisidir!

* berşan geçen gün, "eee hadi meyveleri getirin artık kızımdaki kız sensin demek, ben de mutfağa girip çay alıcahıdım bardaklar nerde diyen adamım memnun oldum tanıştığımıza" dediğinde "ben, kızım tabakları içeri götür de ablan makineye koysundaki kızım" diyerekten şımarıklık etmiştim. şom ağzımı açmışım da fark edememişim. ablamın özel hayatındaki yoğunluğu bayram trafiğini solladı ve hem servisi yapan hem de makineye bulaşıkları yerleştiren ve hatta makine yetmeyince elimde onca bulaşığı yıkayıp durulayıp ve hatta kurulayan da bendim...

* ulaşılmaz bir insan değilim ben! ulaşılmak istemediğim ve avealılara kontör yetiştiremediğimden bir de avea hat almıştım, daha ilk haftada en çok kaçtıklarımdan birine yakalandım. son günlerde bir de özel numaradan arayan bir sapığım oldu. gece gündüz dinlemiyor, arıyor. bir de arabesk bir şarkı dinletiyor ki bunu en son lisede yaşamıştım. annemle yaprak sarıyorduk, gülme krizine girdik resmen. ellerim yağlı olduğundan havlu peçeteye dolayarak açmıştım zaten telefonu, hızlı kapatamadım da ayıp oldu sapıkçığıma. bozuldu sanırım ve telefonu o kapattı...

* karanfil metro çıkışına yakın bir makarnacı vardı. her fırsatta, bir paket makarna 70 kuruş haşlayın evde hep beraber yiyelim diyenlere inat ytrumnoua ile sürekli gider, iki sos manyağı olarak sosların tadına varırdık çenemizden akıta akıta. bir gün kapandı o makarnacı ve yerine dünya bazaar benzeri bir yer açıldı, hüsranımızı tahmin edemezsiniz. acaba başka bir yere mi taşındı düşüncesinde olan ben gittim, bazaardaki tezgah sahiplerinden birine sordum. adamın verdiği cevabı aynen yazıyorum:" valla han'fendi biz buranın işletmecisiyiz, bu işe giriştik ama çok isterseniz, biz hala, arada sırada yukarda haşlayıp yiyoruz kendimiz, siz de buyrun!"

* dışarda yağmur yağarken en yumuşağından ve ısıtanından bir battaniyeye sarınıp tv karşısında tembellik yapmak... hangi çılgın bu keyfe hayır diyecekmiş şaşarım!

* ziggy'nin bloguna her uğrayışımda havaalanları daha bir cazibe kazanıyor gözümde ama uçağa binmekten çok feci korktuğumu hatırlıyorum. ben hiç uçağa binmedim.. bir de trene binmedim. uçak neyse de trene hiç binmemiş oluşumu insanlar yadırgıyor.

* saçlarımı bu defa cidden fazla kestirmişim, kuruntu yapmıyormuşum. insanlar farkediyor :( uzunluk ölçü birimi kavramlarımı gözden geçirmeliyim...

* çok fazla su içince böyle derinlerden bir yerlerden bir lıkırtı geliyor ya işte o an kendimi su doldurulmuş balon gibi hissediyorum.

* oldum olası cıvıl cıvıl giyinmeyi sevmezdim. bu insanların tabiriyle "gotik" olmam için yeterli bir eğilimi destekliyordu sanırım ve ben farkında olmadan kıyafetlerimi hep siyah seçmeye başladım. öyle günümüz gotikleri gibi fileli çoraplar, dantelli etekler olmasa da siyah giyiniyordum işte ve koyu makyajlar yapıyordum. geçen mayısa kadar da bu böyleydi. o dönemde, uzun zamandır yaşadığım psikolojik rahatsızlıkların tetikleyicileri olabileceği ihtimali üzerinde durdum ve cıvıl cıvıl olmasa da renkli bir şeyler almaya başladım, makyaj yapmayı da bıraktım ve büyük bir etkisi olduğunu farkettim. bluzum, ayakkabılarım siyah olsa da kot giyiyorum ve bu kendimi rahat hissettiriyor...

* geçenlerde caner'leydim. ytrumnoua aradı ve atlas deneyinde yanlış giden bir şeyler olduğunu, 2 saat içinde büyük bir patlamayla dünyanın yok olabileceğini söyledi. ilk anda inanmasam da şahsının "işletme" üzerinde yaptığı doktorayı bir anda unutarak sazanladım. "gel de son saatlerimizi birlikte geçirelim bari" dedim. tabi geldiğinde itiraf etti gerçeği. sonradan farkettim de aklımdan ailem ve benim için değerli olan birkaç kişi geçti ama sadece yapmak istediklerim ve yapacaklarım vardı diye hayıflandım caner'e ve hiçbirini aramadım... ama neden?

* ilkokuldan bir arkadaşım vardı, gayet içekapanık, bööhh desek en farkında olduğu anda bile korkacak biriydi. facebooktan bulmuştu beni ve msn'den eklemişti. yeniden görüştüğümüze çok sevindim canım yaa gibisinden bir cümle kurma gafletinde bulundum. o benim nerden canım oluyormuş bir daha ona canım cicim demeyecekmişim hiç hoşlanmazmış böyle şeylerden... bildiğin ağzıma s.çtı! canına...

* hassas bir bünyeye sahibim ve kendimi bildim bileli hastaneler, okuldan ve evden sonra en çok vakit geçirdiğim yerler olmuştur. trombositopeni(uzun yıllar başbelası olmuştur kendisi), boyunda ve sol kolda kas spazmı, hipotansiyon, çeşitli mide rahatsızlıkları, neredeyse tüm kış boyunca süren faranjit, bronşit, nefes darlığı, böbrekte kum, taşikardi, psikosomatik yüzünden dönem dönem ortaya çıkan çeşitli rahatsızlıklar... ve son zamanlarda şiddetini artıran bel ve sırt ağrıları, çene ekleminde sancı ve zaman zaman kitlenme, diş ağrısı...küçükken annemler götürürdü doktora ama ben sürekli erteliyorum ne olacak bu halim bilmiyorum, çok çaresizim doktor bey!

* kıyafetlerin ense kısmındaki markalar...kafam bozulursa keser atarım affetmem!

* en zor anında en çok ihtiyaç duyduğun kişiye ulaşamamak=mutsuzluğun ve çaresizliğin 5'e katlanması...

* arada aklıma çok ilginç fikirler geliyor, paylaşmam gereken kişiyi/kişileri belirliyorum ve bunları erteliyorum. mesela geçen gün tutabilecek bir website içeriği geldi aklıma, taci'ye söylemeliyim dedim ve ertelediğim için unuttum yine. belki de milyonlar kaçırdık...

* paradan 6 sıfır atılması olayı kalıplaşmış birçok kullanımı çekip aldı elimizden. mesela yukardaki maddede eski parayla "milyarlar" diye bahsedecektim miktardan, ama binlik kulağıma pek hoş gelmediğinden, yeni parayla milyon kazanamayacağımızı bile bile milyonlar dedim ve bunun uğruna size yalan yanlış şeylerden bahsettim.

* hediye almak zor zanaat, hele kalıcı ve özel bir şeyler olsun istiyorsanız. ve de özel bir ilgi alanı olmayan ve seçici biriyse iş daha da zorlaşır. uykuları kaçar insanın...

* zaman zaman kendimi eşyaların ya da yiyeceklerin yerine koyuyorum. bir koltuğa kilolu biri oturunca içi tıka basa dolu çelik kasa valizi kucağımda taşır, yastıklar eğlence amaçlı savaş uğruna kullanılınca yerden yere vurulmuş, ayakkabıların arkasına basılınca ayağıma basılmış, diş macunu tam ortasından sıkılınca tıka basa dolu mideme yumruk atılmış ve kusmuşum gibi hissediyorum. hele o meyve ve sebzeler buzdolabında üşümüyor mu ya da hallerinden memnunlarsa biz dolabın kapağını kapatınca parti falan yapıyor mudur diye düşünmeden edemiyorum.

* sağ tarafta bir yerde okurken iyi gider başlığı altında oluşturduğum bir playlistim var, imeem bozulduğundan beri bir işe yaramıyor kendisi ve ben bloguma her uğrayışımda onu oradan kaldırma planları yaparken unutup gidiyorum. şimdi yine aklımda bu yazıyı bitirip onu oradan kaldırmak var ama unutacağım!

* ayrıca okurken bloğum diyip yazarken blogum diye kullanmak dikkatimden kaçıyor sanma!

* mısır ve patatese bayılırım. içinde mısır ve patates olan her şeyi yerim diyip duruyorum ama getirseler önüme en dandiğinden bir yemek, yemem! adım gibi biliyorum.

* bir matematikçilerin x'i bulma sevdasını, bir de borsacıların ellerinde bilimum iletişim aracı bağıraraktan ne yapmaya çalıştıklarını hiç bir zaman anlamayacağım ya da anlamak istemeyeceğim sanırım, aynı ofsaytı anlamadığım ya da anlamak istemediğim gibi...

* pişmaniye ve saray helvası aldım birer kutu, bolçiyi de bolu'dan alırım. isteyen varsa cuma'ya kadar söylesin ya da bir sonraki izmit seferine kadar sussun!

* geçenlerde anıl icetea üzerinde de soğuk içiniz ibaresi olması gerektiğini söyledi, gerçekten var mı yok mu dikkat etmedim ama yoksa bu üreticilerin köküne kibrit suyu diyerekten başlarım ben, ingilizce bilmeyen tüketici neden düşünülmez ki? (bkz: birilerine çatmak için fırsat aramak, bahane uydurmak)

* gittikçe huysuz biri mi oluyorum ne?!

* şekerin çaya atılınca kendiliğinden erimesi, pudingin ve krem şantinin çırpıldığında koyulaşması, ne bileyim böyle çeşitli doğa olayları derken varlığı sorgularken buluyorum kendimi...

* düşünceler ve isteklerin çelişmesi...buna nefis deniyor. kararlarımı uygulayabildiğimde kendimi iyi hissediyorum ama bazen de hiçbir şeye aldırmadan isteklerimin peşinden koşacak kadar hırslı olsam ve mantıklı olanı yapmaya çalışmasam diyorum, engel olamıyorum...

* ha bir de...ya da neyse...