hayatta en çok gıpta ettiğim insan özel uğraşı olandır. bir türlü sahip olamadığım şeye sahiptir çünkü. istikrarını takdir etmekten öte kişisel özelliklerini bir kenara bırakıp özel bir sempati duyarım kendisine. girdiği her ortamın "göster amcana pipini!" kişisidir. ilkokulda öğretmenlerinin her defasında 'özel gün ve haftalar kurbanı' olarak atadığı bu kişi, iş hayatına atılsa bile özel hayatında rahat bırakılmayacaktır. misal; aile dostlarıyla oturuluyor, kelimelerin tükendiği anda top konu kahramanına atılır.
rol yeteneği iyiyse başta bülent ersoy olmak üzere bilumum gereksiz taklitleri yapmaktan başka çaresi yoktur. sesi mi güzel "patlat bir şarkı da neşemiz yerine gelsin!", herhangi bir enstrüman mı çalabiliyor " hadi sen çal biz söyleyelim!" olur ortamın kurtarıcı atak cümlesi.
çöp adam çizmedeki yeteneğimden ötürü olsa gerek en çok da çizim yeteneği olanlara hayranlık duyarken bir o kadar içerlerim. "hadi karakalem çizimlerini çıkar da kasvetimiz dağılsın" diyenini hiç duymadım çünkü. karikatürler vardır sıkıntıyı söküp atacak cinsten ama o da elden ele dolaşıp bireye hitap edeceğinden toplu eğlence kavramından uzak kalır. bu sebeple onları konumuzun dışında tutuyorum.
oyun oynadığım zamanlar dışında pasif bir çocuk sayılabilirdim. dağlar arasından gülümseyen bir güneş, perpesktif açıdan çizilmiş ağaçlar ve nehir, ve tabi ki uzaklarda o güneşli havada bacası tüten bir kulübe resim derslerimin yegane kurtarıcı tablosuydu. milli bayramların kurtarıcısı anıtkabir'in gerçek boyutuyla yüzleşmem bir hayli şaşkınlık içinde gerçekleşti tabii. şarkı söylemek dersen, şuan bile ciyaklayan bir sesten çocuk yaşta ne beklersin? her ne kadar sevilse de kıvrak figürler sergilemedikten sonra dans etmenin de bir anlamı kalmıyor tabi. bildiğin tomruk gibiyim, ötesi yok.
en büyük zevkim olan yabancı dil öğrenimini ise meslek edindim, zaten o zamanlar my name is gamze, how old are you demek uzun süreli prim sağlamıyordu. dilek hanım'ın kızının 'one'dan 'twenty'e sayması değil, zarife hanım'ın kızının sevimli(!) oryantal figürlerle mezdeke şarkılarına eşlik etmesi konuşuluyordu.
halbuki; okul-sınav-kurs üçlüsü ve nice sebeplerden dolayı ertelesem de keman çalmaya heves ettim ben hep. ve en sonunda, oyunbozanlık etmezsem, bana eşlik etmesinden büyük bir mutluluk duyacağım cici bir arkadaşımla eylül'de kursa başlıyoruz. kendime verdiğim sözleri tutmakta başarısız olduğumdan dolayı ona söz verdim bu defa. bir de, sesimi kontrol edip de bir şarkı patlattığım anlarda aldığım beğenilerin içten içe dürtüklemesi sonucu kendimi şan dersi almak konusunda da feci gaza getirdim.
kimbilir belki bu defa kararlılığımı korur, haggard'ın ally'si ve hatta su'su gibi saçlarımı rüzgara bırakır, sanat camiasına dalıveririm.
bu arada aklıma gelmişken sözüm sana claudio: "tabiri caizse ne piç bir adamsın sen!"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder