Pazar, Ağustos 10, 2008

"sesini" duyan var mı?



gazeteyi aldım elime, fotoğraflar yaktı sanki elimi. haberleri izledim çığlıklar, hıçkırıklar ve bomba sesleri birbirine karıştı zihnimde. kalakalmışım öylece. boğazım düğümlendi, yutkunamadım. bu çaresizliğe ve gözyaşlarına aşinaydım. gözyaşlarıma hakim olamadım.

yaşadığı yeri yitirme korkusu, kan ve toprak kokusu içiçeydi. istanbul üzerinden olmadığı sürece şehre giriş ve çıkış mümkün değildi. zaten şehrin geleceği de belirsizdi. mümkün olduğunca yukarı kaçmıştık fayda etmeyeceğini bile bile. ölüme aniden yakalananlar ve bile bile ölüme terkedilenler olarak ikiye ayrılacaktık.

"patlayacak" diyorlardı ve "marmara ile ege'nin kuzeyi yok olacak". yabani hayvanlardan korumak için ateş yakmıştı babalarımız ve ellerinde sopalarla nöbet tutuyorlardı. kül ve duman altındaydı her yer, gidecek yer yoktu. yurt ve şehir dışından gelen yardımlar olmadan hayat devam edemiyordu; bebekler, çocuklar aç kalıyordu. cepteki paranın anlamı yoktu çünkü, fırınlar bile çalışmıyordu.

neyi beklediğimizi bilmeden bekliyorduk. ağlıyordu insanlar, çığlık çığlığa uyanıyorlardı zoraki daldığı uykularından. bir ceset geliyordu gözünün önüne ya da tanıdığı bir yüz. nasıl da kurtaramamıştı onu? ya da ölüme terketmek zorunda kalmıştı? o koca yıkık duvarları kaldıramazdı ki...boşaltılıyordu her yer, hayalet şehirden farksızdı artık sokaklar...kaldırımlarda cesetler, kopuk bacak, kol ve gövdeler...kendi çabasıyla o enkazlardan kurtulup da mucizeyi gerçekleştirenlerse bu manzarayla karşılaşıp da sesini duyuramayınca aklını yitiriyordu.

o çığlıkların, korkuların aynısını gördüm baktığım fotoğraflarda. sebebi farklıydı ama yaşananlar aynı. engel olamamıştım, kurtaramamıştım ve durun bile diyemiyorum şimdi...

1 yorum:

Adsız dedi ki...

merak etme. unutmadık.

9 sene çok gibi ama aynı anda dün gibi.