Çarşamba, Ekim 01, 2008

kutlu vs. mübarek


* evet bu postta da bayram var.

* bayram kutlu mu olur mübarek mi? her bayram aynı tartışma! şekilci olmamak lazım ama yine de orta yolu buldum ben: iyi bayramlar rulez!!

* bu çocuklar ortaya çıkmak için neden altın günlerini ve bayramları bekler, anlamıyorum...çocuklar tek başına güzeldir ama bir araya gelince tehlikenin ta kendisidir!

* berşan geçen gün, "eee hadi meyveleri getirin artık kızımdaki kız sensin demek, ben de mutfağa girip çay alıcahıdım bardaklar nerde diyen adamım memnun oldum tanıştığımıza" dediğinde "ben, kızım tabakları içeri götür de ablan makineye koysundaki kızım" diyerekten şımarıklık etmiştim. şom ağzımı açmışım da fark edememişim. ablamın özel hayatındaki yoğunluğu bayram trafiğini solladı ve hem servisi yapan hem de makineye bulaşıkları yerleştiren ve hatta makine yetmeyince elimde onca bulaşığı yıkayıp durulayıp ve hatta kurulayan da bendim...

* ulaşılmaz bir insan değilim ben! ulaşılmak istemediğim ve avealılara kontör yetiştiremediğimden bir de avea hat almıştım, daha ilk haftada en çok kaçtıklarımdan birine yakalandım. son günlerde bir de özel numaradan arayan bir sapığım oldu. gece gündüz dinlemiyor, arıyor. bir de arabesk bir şarkı dinletiyor ki bunu en son lisede yaşamıştım. annemle yaprak sarıyorduk, gülme krizine girdik resmen. ellerim yağlı olduğundan havlu peçeteye dolayarak açmıştım zaten telefonu, hızlı kapatamadım da ayıp oldu sapıkçığıma. bozuldu sanırım ve telefonu o kapattı...

* karanfil metro çıkışına yakın bir makarnacı vardı. her fırsatta, bir paket makarna 70 kuruş haşlayın evde hep beraber yiyelim diyenlere inat ytrumnoua ile sürekli gider, iki sos manyağı olarak sosların tadına varırdık çenemizden akıta akıta. bir gün kapandı o makarnacı ve yerine dünya bazaar benzeri bir yer açıldı, hüsranımızı tahmin edemezsiniz. acaba başka bir yere mi taşındı düşüncesinde olan ben gittim, bazaardaki tezgah sahiplerinden birine sordum. adamın verdiği cevabı aynen yazıyorum:" valla han'fendi biz buranın işletmecisiyiz, bu işe giriştik ama çok isterseniz, biz hala, arada sırada yukarda haşlayıp yiyoruz kendimiz, siz de buyrun!"

* dışarda yağmur yağarken en yumuşağından ve ısıtanından bir battaniyeye sarınıp tv karşısında tembellik yapmak... hangi çılgın bu keyfe hayır diyecekmiş şaşarım!

* ziggy'nin bloguna her uğrayışımda havaalanları daha bir cazibe kazanıyor gözümde ama uçağa binmekten çok feci korktuğumu hatırlıyorum. ben hiç uçağa binmedim.. bir de trene binmedim. uçak neyse de trene hiç binmemiş oluşumu insanlar yadırgıyor.

* saçlarımı bu defa cidden fazla kestirmişim, kuruntu yapmıyormuşum. insanlar farkediyor :( uzunluk ölçü birimi kavramlarımı gözden geçirmeliyim...

* çok fazla su içince böyle derinlerden bir yerlerden bir lıkırtı geliyor ya işte o an kendimi su doldurulmuş balon gibi hissediyorum.

* oldum olası cıvıl cıvıl giyinmeyi sevmezdim. bu insanların tabiriyle "gotik" olmam için yeterli bir eğilimi destekliyordu sanırım ve ben farkında olmadan kıyafetlerimi hep siyah seçmeye başladım. öyle günümüz gotikleri gibi fileli çoraplar, dantelli etekler olmasa da siyah giyiniyordum işte ve koyu makyajlar yapıyordum. geçen mayısa kadar da bu böyleydi. o dönemde, uzun zamandır yaşadığım psikolojik rahatsızlıkların tetikleyicileri olabileceği ihtimali üzerinde durdum ve cıvıl cıvıl olmasa da renkli bir şeyler almaya başladım, makyaj yapmayı da bıraktım ve büyük bir etkisi olduğunu farkettim. bluzum, ayakkabılarım siyah olsa da kot giyiyorum ve bu kendimi rahat hissettiriyor...

* geçenlerde caner'leydim. ytrumnoua aradı ve atlas deneyinde yanlış giden bir şeyler olduğunu, 2 saat içinde büyük bir patlamayla dünyanın yok olabileceğini söyledi. ilk anda inanmasam da şahsının "işletme" üzerinde yaptığı doktorayı bir anda unutarak sazanladım. "gel de son saatlerimizi birlikte geçirelim bari" dedim. tabi geldiğinde itiraf etti gerçeği. sonradan farkettim de aklımdan ailem ve benim için değerli olan birkaç kişi geçti ama sadece yapmak istediklerim ve yapacaklarım vardı diye hayıflandım caner'e ve hiçbirini aramadım... ama neden?

* ilkokuldan bir arkadaşım vardı, gayet içekapanık, bööhh desek en farkında olduğu anda bile korkacak biriydi. facebooktan bulmuştu beni ve msn'den eklemişti. yeniden görüştüğümüze çok sevindim canım yaa gibisinden bir cümle kurma gafletinde bulundum. o benim nerden canım oluyormuş bir daha ona canım cicim demeyecekmişim hiç hoşlanmazmış böyle şeylerden... bildiğin ağzıma s.çtı! canına...

* hassas bir bünyeye sahibim ve kendimi bildim bileli hastaneler, okuldan ve evden sonra en çok vakit geçirdiğim yerler olmuştur. trombositopeni(uzun yıllar başbelası olmuştur kendisi), boyunda ve sol kolda kas spazmı, hipotansiyon, çeşitli mide rahatsızlıkları, neredeyse tüm kış boyunca süren faranjit, bronşit, nefes darlığı, böbrekte kum, taşikardi, psikosomatik yüzünden dönem dönem ortaya çıkan çeşitli rahatsızlıklar... ve son zamanlarda şiddetini artıran bel ve sırt ağrıları, çene ekleminde sancı ve zaman zaman kitlenme, diş ağrısı...küçükken annemler götürürdü doktora ama ben sürekli erteliyorum ne olacak bu halim bilmiyorum, çok çaresizim doktor bey!

* kıyafetlerin ense kısmındaki markalar...kafam bozulursa keser atarım affetmem!

* en zor anında en çok ihtiyaç duyduğun kişiye ulaşamamak=mutsuzluğun ve çaresizliğin 5'e katlanması...

* arada aklıma çok ilginç fikirler geliyor, paylaşmam gereken kişiyi/kişileri belirliyorum ve bunları erteliyorum. mesela geçen gün tutabilecek bir website içeriği geldi aklıma, taci'ye söylemeliyim dedim ve ertelediğim için unuttum yine. belki de milyonlar kaçırdık...

* paradan 6 sıfır atılması olayı kalıplaşmış birçok kullanımı çekip aldı elimizden. mesela yukardaki maddede eski parayla "milyarlar" diye bahsedecektim miktardan, ama binlik kulağıma pek hoş gelmediğinden, yeni parayla milyon kazanamayacağımızı bile bile milyonlar dedim ve bunun uğruna size yalan yanlış şeylerden bahsettim.

* hediye almak zor zanaat, hele kalıcı ve özel bir şeyler olsun istiyorsanız. ve de özel bir ilgi alanı olmayan ve seçici biriyse iş daha da zorlaşır. uykuları kaçar insanın...

* zaman zaman kendimi eşyaların ya da yiyeceklerin yerine koyuyorum. bir koltuğa kilolu biri oturunca içi tıka basa dolu çelik kasa valizi kucağımda taşır, yastıklar eğlence amaçlı savaş uğruna kullanılınca yerden yere vurulmuş, ayakkabıların arkasına basılınca ayağıma basılmış, diş macunu tam ortasından sıkılınca tıka basa dolu mideme yumruk atılmış ve kusmuşum gibi hissediyorum. hele o meyve ve sebzeler buzdolabında üşümüyor mu ya da hallerinden memnunlarsa biz dolabın kapağını kapatınca parti falan yapıyor mudur diye düşünmeden edemiyorum.

* sağ tarafta bir yerde okurken iyi gider başlığı altında oluşturduğum bir playlistim var, imeem bozulduğundan beri bir işe yaramıyor kendisi ve ben bloguma her uğrayışımda onu oradan kaldırma planları yaparken unutup gidiyorum. şimdi yine aklımda bu yazıyı bitirip onu oradan kaldırmak var ama unutacağım!

* ayrıca okurken bloğum diyip yazarken blogum diye kullanmak dikkatimden kaçıyor sanma!

* mısır ve patatese bayılırım. içinde mısır ve patates olan her şeyi yerim diyip duruyorum ama getirseler önüme en dandiğinden bir yemek, yemem! adım gibi biliyorum.

* bir matematikçilerin x'i bulma sevdasını, bir de borsacıların ellerinde bilimum iletişim aracı bağıraraktan ne yapmaya çalıştıklarını hiç bir zaman anlamayacağım ya da anlamak istemeyeceğim sanırım, aynı ofsaytı anlamadığım ya da anlamak istemediğim gibi...

* pişmaniye ve saray helvası aldım birer kutu, bolçiyi de bolu'dan alırım. isteyen varsa cuma'ya kadar söylesin ya da bir sonraki izmit seferine kadar sussun!

* geçenlerde anıl icetea üzerinde de soğuk içiniz ibaresi olması gerektiğini söyledi, gerçekten var mı yok mu dikkat etmedim ama yoksa bu üreticilerin köküne kibrit suyu diyerekten başlarım ben, ingilizce bilmeyen tüketici neden düşünülmez ki? (bkz: birilerine çatmak için fırsat aramak, bahane uydurmak)

* gittikçe huysuz biri mi oluyorum ne?!

* şekerin çaya atılınca kendiliğinden erimesi, pudingin ve krem şantinin çırpıldığında koyulaşması, ne bileyim böyle çeşitli doğa olayları derken varlığı sorgularken buluyorum kendimi...

* düşünceler ve isteklerin çelişmesi...buna nefis deniyor. kararlarımı uygulayabildiğimde kendimi iyi hissediyorum ama bazen de hiçbir şeye aldırmadan isteklerimin peşinden koşacak kadar hırslı olsam ve mantıklı olanı yapmaya çalışmasam diyorum, engel olamıyorum...

* ha bir de...ya da neyse...

5 yorum:

Adsız dedi ki...

en çok senin postlarında kullanıorum "orijinal metni göster" tuşunu zira unutyorum baştaki maddeleri.

- iyi bayramlar o zaman :)
- ben galiba kullanmadığın numaraya tenezzül ettim.. bir de, lise 1 de biri bana özcan deniz dinletirdi. ben meraktan değil, özcan deniz sevgimden oturu kapamazdım telefonu. beleş muzik..

- o makarnacı 3-4 kez işletim şekli değiştirdi ya! ve asla da bitiremezdim onların o koca tabaklarındaki makarnayı. kapandıgını gorunce dumurlayanlardanım.

- bir gun pembe giyeceksin.. pembe ve beyaz. ve o gun yanında olmazsam ya da en azından o halini goremezsem eksik hissederim. :)

-en zor anında en çok ihtiyaç duyduğun kişiye ulaşamamak = mutsuzluğun ve çaresizliğin 5'e katlanması... 5? 1005!! Allah tekrar yaşatmasın.

- imeemi salla. turk blog yazarlarına gel yukle sarkılarını öylecene dinleyelim hala sarkı koyasın varsa. gerci ben imeemi de gorebiliyorum ama olsun..

woundheir dedi ki...

* maddelemek neyse de uzun uzun anlatınca uzun oluyor boş mu konuştum diye düşünoyurm ben de.. * evet diğer hattımı açmayı erteledim ve an itibariyle ikinci bayram gününe geçtik bile..çoğunluk ona atmış zaten.sana da iyi bayramlar :) bugün asmalı konak çılgınlığından bahsedesim vardı vazgeçtim çağrışımlar, telepatiler sınır tanımıyor. bloglarımız etkileşim içinde.

* makarnacızedeler derneği! işletmeciler de hayır yok ki cevaba bak! oysa biz onları tek başımıza zengin ederdik.

* beyaz mümkün ama pembeye pek ihtimal vermiyorum :)

* hatta 8659'a katlanması da kalabalık etmesin diye yazmadım..

* türk blog yazarlarına da üye olasım var da onu da erteliyorum hayır olsun sonum. dinimiz amin.

kişisel eklenti: yorumlar da post gibi oldu hakikaten bindik bir alamete gidiyoz kıyamete hell yeah!

ziggytheking dedi ki...

çok fazla madde var aklımda kalanlara yorum yapayım.


-trene binmemek bir hata.

-uçaktan korkmak demişsin. ilk uçak yolculuğumu istanbul'a teknik bakıma giden tabirimizle "boş" yani yolcusuz bir uçakla yapmıştım. sonradan jilet olduğunu öprenmiştim. kaptan biz içerdeyken "kızlar c bakıma gidiyor uçak, ne eksik varsa yazın siz de benim gibi" demişti. dumurlardan dumur beğenmiştim. kalanı kendi günlüğüme artık

-hadi uçak neyse de trene binmeden geçirilen bir hayat... üç noktanın sonrasını kendiniz doldurunuz :)

-ve bir istek yorum sayfası popap olsa daha iyi gibin sanki :P

Berşan Kayıkcı dedi ki...

o makarnacıda çalışan bi çocuk vardı.. ilkokulumun ve mahallemizin kadrolu serserisi.. hani bir trainspotting, bir ağır roman, nebleyim bir şekil unsuru barındıran serseri tiplemelerinden değil de alenen "la yarrrrr........aaaam" diye bağıra çağıra, eller kollar oynaya oynaya gezen bi eleman.. gözüne kestiremediği ya da sırf eğlence olsun diye makarnanızın içine tkürmüş olabilir, gidenlere acırım..

ööyle makarnaya da basıyorum parayı, basıyorum sosu heeyyttt lümpen zevkleriniz kursağınızda kalsın şimdi (:

("..noktanokta.."ları küfürü gizlemek için değil, "a"nın uzunluğunu belirtmek için yazdım sevgili blog sahibi ve onun okuyanı)

woundheir dedi ki...

ziggyciğim the kingim: i grant your request gladly :) (neden ingilizce yazdım bilmiyorum ama pop-up durumunun farkında bile değildim)

berşancığım the allah cezanı vermesin!: en güzel anılarımı itinayla çekip aldın bunu neden yaptın!