Cumartesi, Ağustos 09, 2008

waiting for the perfect man!

küçükken gördüğüm her sevgiliyi ideal çift sanırdım. öyle mutlu mesuttular ki o çocuk gözümde. pembe giymeyi sevmezdim ama her kız çocuğu gibi ben de özenirdim bu mutlu aşk kahramanlarına.

18'ime gelince pat diye çıkacaktı karşıma. sırılsıklam aşık olacaktı bana, ben de dünyanın en mesut insanı olacaktım. anne ve babamla tanıştıracaktım, tabi ki çok seveceklerdi onu. filmlerdeki o küçük sahil kasabasının iflah olmaz deli aşıkları olacaktık, el ele göz göze gezecektik sokaklarda. ve kaçınılmaz son olarak çıktığımız romantik bir akşam yemeğinde evlenme teklifi edecekti. elbette ki "evet, evet, evet!" diyerek atlayacaktım boynuna ve sevinç gözyaşlarım süzülecekti yanaklarımdan. pembe panjurlu evimiz olsun istemezdim ama bahçesinde ,biri kız biri oğlan olmak suretiyle, çocuklarımızın oynayacağı bir evimiz olacaktı tabi.

boyum bacak kadar bile değildi ama çocuğun nasıl yapıldığını bilmeden çocuk düşlemiştim. dizlerimizde battaniye, sallanan sandalyede geçireceğimiz kış akşamları sahnesini nasıl da atlamışım hayret ediyorum.

öyle uzaktı ki bu yıllar 22 yaşımda evlendiriyordum kendimi, mutluluk bu tablolara eşdeğerdi gözümde. ve şimdi bu planı gerçekleştirmeye kalkacak olsam sadece 2 yıl 4 ayım kaldı . son zamanlarda bunu da düşünür oldum istemsizce, belki de pek sevgili arkadaşımın tetiklemesiyle.

evet beyaz atlı prensimi bulduğumu sandım ben de, henüz 17 yaşındaydım. anne ve babamla da tanıştırdım ve tabi ki çok sevdiler onu. ne mi oldu sonra? gözlerimi açtım ve balkabağına dönüştüm ben. o da ayakkabım olmadan tanıyamadı beni...hem zaten kim balkabağını adam yerine koyup aşık olduğu kızın ayakkabısını giydirirdi ki? balkabağı olarak devam ettiğim hayatıma bir de kurbağa prens'in girmesine izin verdim sonraları ama benim prenses olmadığımı anlaması çok zamanını almadı. zıp zıp zıpladı, ben yerimde kalakaldım. ayrı dünyaların insanıydık işte.

şimdilik keyfim yerinde ama düşünmeden edemiyorum; zaman çok çabuk geçiyor ve o karşıma ne zaman çıkacak ve hatta çıkacak mı belki de. çıkarsa ne yapacağım peki? inanmalı mıyım yine? ya gelen o değilse? zamanım daralıyor gibi hissediyorum. son zamanlarımın sohbet konusunu bu düşünceler oluşturuyor. aşırı derecede güvensiz hissediyor, birisi tarafından korunmaya ihtiyaç duyuyorum. herkesin aklında aynı şeyler... iki cinsin birbirine bu kadar muhtaç olduğunu bilmezdim hiç. büyümek korkutuyor beni, hele iş hayatı yaklaştıkça kendime bile vakit ayıramamak düşüncesi daha da korkutuyor. ben de ilgilenmezsem kim ilgilencek benimle? peki hayalimdeki kişinin varlığından bile emin değilken nedir bu yalnızlık korkusu? kendime bir kez daha anlam veremiyorum...

herkes "o"nu arıyor, kimse bulamıyor. peki neredesiniz? biz mi yanlış yerde bekliyoruz sizi?

ayrıca not: geldiysen msn'den 3 kere titret!

2 yorum:

Adsız dedi ki...

sevgili woundheir yavrum,

elbet senin de karşına o beklediğin adam çıkacaktır. atı beyaz olmayabilir, pelerin giymemiş olabilir... sarayda balo vermek yerine çaykur rize- konyaspor maçını izlerken bira içiyor olabilir. zaten sen de beklentilerini çok yükseltmemelisin, yoksa bulamaz evde kalırsın kızım yavrum. çocukla kariyeri de bir potada eritmek öğretilmedi bize. barbileri oynatırken barbi hep evde kalırdı ama ne olduysa iş bize gelince öss mösese derken orkid reklamı oluverdik. pek sevgili yavrum, sen takma kafana. aşk koca bir yün yumağı, onu çözmeye kasmak yerine vur minik patilerini ve oyna. zevk al. bir yandan da derslerine çalış. arada kadın programı izle yemek yapmayı öğren. türkiyede kaç müstakil ev var ve kaçında panjur var bunu düşün... bakarsın pembe klima boruların olur, ya da pembe mutfak önlüğün. çocuklar da ayakta sallanmıyor artık amerikalı doktorlar zararlı bulmuşlar, beyne zarar veriyormuş. onu da düşleme yani. sen aybükeye söyle o yapar. zaten böyle mal gerçekliklerin olduğudünyada olsa olsa aybüke yapar bizim prenses hayallerini. öpüyorum ve mutluluğu bulmanı diliyorum yavrum.

güzinflack.

woundheir dedi ki...

yorum diye ben buna derim :D