* saydım tam 13 gündür banyosunda oxi action'ı, mutfağında calgonit'i olan, düzenli temizlik ve yemek yapılan bir evde kalıyorum. deniz manzarası bile var. ne istersem temin ediliyor, üstelik her şey bedava. buraya babaevi deniliyor. bu konfor maksimum 3 gün daha sürecek, sonra ver elini ankara. olur iş değil!
* can sıkıntısı insana her şeyi yaptırır efendim. facebook'ta bunu gidermek için mükemmel bir alternatif. önce my dying bride ile başladım. aaron'un facebook'u yok bunu öğrendim, hamish'in varmış ekledim, kabul etti mesajlaştık. şimdi uykusuz'a sardırdım. dün Büstün ve Memo'yla arkadaş olduk(!). elime ne mi geçti? bilmiyorum.
* düşünceli arkadaş diye ben buna derim. mesajla istanbul kodlu bir numara gönderdi mert. ne diye sordum, varis ve hemoroid danışma hattıymış. hayatın ne getireceği belli olmaz tabi.
* sınıf ve okul nöbetçisi arasında bir statü farkı vardır. elbette ki okul nöbetçisi daha havalıdır. derslere girmez bir kere, al sana +10 puan. dersten mi kaçmak istiyorsun "müdür çağırıyor" der sizi kurtarır, anne baba baskınına karşı her türlü ihbarı yapar, aksiyon insanıdır özetle. ama sınıf nöbetçisi; tahtaya dersin adını yazar, çöpleri döker, hoca istiyorsa yoklamayı alır; hele ilkokulda, konuşanları yazar, direkt antipati sebebi. en iyi arkadaşlıklar bile bozulur bu görevin gerçekleştirilmesiyle. öyle lanet bir şey!
* dürümü, kebabı öyle şık restorantlarda yemeyeceksin. eğer ki parmaklarını yalamak istiyorsan nerde kuytu salaş bir yer, nerde bir seyyar tezgah oraya koşacaksın. tadı öyle çıkar!
* kıl, tüy ilginç bir yapıya sahip. kökünden ayrıldığını nasıl da anlayıverip uzamaya başlıyor hemen, aklım almıyor. bizi ayıramazsınız mesajı mı veriyor aklınca anlamadım ki!
* pril: bomboş tezgahın üzerinde o scotch brite ile nasıl da uyum içerisinde yıllardır. allah ayırmasın, bir tezgahta kocatsın.
* pipet herhangi bir şeye her an cazibe katabilir. ilkokulda bir de leblebi tozu vardı ya, böyle çubukla çekerdik. leblebiyi hiç sevmezdim ama sırf o pipeti kullanmak aşkına genzime kaça kaça hüpletirdim. hay aklımı seveyim..
* ranzanın üst katında yatmak tam bir trajedi. susarsın, in merdivenlerden çık merdivenlerden; tuvaletin gelir in merdivenden çık merdivenden; tüm ihtiyacını karşılarsın aklına yapman gereken bir şey gelir... haydaaaa!!
* yerli yersiz karın guruldaması can sıkıcı bir şeydir. harakiri yapasım gelir!
* "1 mesaj alındı", işte ekrandaki bu yazıya bayılıyorum. maksat biri mesaj attı hebelöleylöy diye sevineyim değil, o görüntü acayip hoşuma gidiyor. bu sayı 1'den fazlaya çıksa böyle sevinmem. işte böyle ufak şeylerden mutlu olabilen bir insanım öyle de hayat dolu, öyle de muhteşem biriyim.
* ben her ayın 10'unda "bugün ayın 10'udur eğlen suna'm eğlen" şarkısını söylemek isterim. ayın 10'undan önce planlar yaparım "bu ay kesin söyleyeceğim" diye. nasıl oluyor anlamıyorum ama bir bakıyorum 10'u çoktan geçmiş. algılarım kapanır, farkedemem ayın 10'unun geldiğini. bak yine geçmiş!!
* dönme dolabın isim mantığını çözebilmiş değilim. tamam dönüyor o yüzden dönme kısmı uyuyor ama dolabın mantığı ne?
* gothic ev eşyaları ibaresiyle karşılaştım, tıklayıp bakayım da vizyonum gelişsin dedim. her insanın beklediği gibi ben de şamdanlar, perdeler, koltuklar bekledim. adamlar kuru kafalı tuvalet fırçası üretmişler! vizyonum epey bir genişledi.
* isimli kolyeyi anlamlandıramam ben. küçükken kaybolursak diye künyemize yazılırmış da şimdi kaybolma ihtimalinde yardımcı olacak değil ya sana! hem insan birazcık gizemli olmalı bence. düşün ki biri gördü beğendi seni, bırak da azıcık hayal kursun adam değil mi? acaba adı ne desin, arkadaşıyla tahmin yürütsünler iddiaya girsinler. ama yok nerdeeee? asmış oraya, yazıyor mine. demek ki adı mine'ymiş der geçer adam.
* deri koltuğa oturmaktan korkar mısın sen de? ben otururken acayip geriliyorum, acayip bir baskı hissediyorum üzerimde. o sesi duymak hiç hoşuma gitmiyor, arkama bakmadan uzaklaşmak istiyorum.
* kadınlar ve erkekler arasında yapılacak bir benzetme de benden olsun. kadınlar fotoselli makineler gibidir aşırı hassas, ama erkekler manuel vitese benzer öyle de odun öyle de kalas.(böyle düşündüğümden değil, bu benzetmelerin abartı boyutu tüylerimi diken diken etmiştir hep)
* webcam'den kulağında kulaklıkla astronot gibi fotografını çekip profiline koyan adamların özgüvenine hastayım. sizin de var mı bilmem ama dün kuzenim benimkini karşıma çıkardı sağolsun. kahkahalarla olmasa da güldüm. 15 yaşındaydım o zaman, mini minicikmişim. çok iyi hatırlıyorum o günü, uykudan uyanmış gözlerim mahmur, dersaneye gitmek üzereydim. boynumdaki tül kolyenin aynısını geçenlerde inflack'ın kardeşinde gördüğümde duygulanmıştım. amacım; kulaklıklarım olmasa da benim de o adamlar gibi özgüvenim var kendime mesajı vermek. evet doğru bildin :)
* ha bir de defalarca başıma geldi; yolda yürürken tanımadığım insanlar tarafından parfümün adının ve saçıma özel bir bakım yapıp yapmadığımın sorulması. o şaşkınlık haliyle tebrik edemedim ama cesaret ister böyle şeyler bence. ben de oto mesaj geliştirdim kendime: "saçım an itibariyle 72 santimetre olup hiçbir özel bakıma tabii tutulmamakla birlikte bugüne kadar bir damla kimyevi madde(boya) sürülmemiştir. parfümün adı ise channel chance efendim. iyi günler dilerim." umarım adres soran biri olursa otomatiğe bağlamam.
* bonibon kapağından çıkan harf ya da falım'daki fallar bir anlık da olsa heyecanlandırmaz mı seni?
* sesli konuşan bir insana neden yavaş konuş denir ki? yavaş konuşunca ses düzeyinde bir değişme mi olacak sanki?
* mutluyum, bu yıl en erken dersim (cuma günleri hariç) 12.30'da. keşke parantez içindeki cümleyi söylemek zorunda hissedecek kadar realist olmasaydım.
* pretty woman eşliğinde catwalk yaparaktan sokağın sonundaki çöp konteynerine çöp atmaya gitsem...
* bence de bugünlük bu kadar yeter, haklısın.
13 yorum:
ankara iyidir, insanı hastır. bkz çocuk pengueni :D
ve 15 yaşından beri yüzünde bir tek çizgi dahi değişmesin. bu da iyi.
sezin bahsinin geçtiğini görünce sevinir sanırım. benim de dikkatimi ilk o boyun bağı çekti zaten.
ve kopuş noktam: gotikler de insandır, onların da tuvalet fırçasına ihtiyacı var!
dıldıldıldıldığğll... (pretty womanın ilk ilk girişi..)
ziggy bunu doğduğu günden beri her gün deniz gören bir insana söylediğinin farkındasındır umarım :) ankarayı hep sevdim ama bir de denizi olsa..
inflack, bana nedense pek bir değiştim gibi geliyor, minicikmişim resmen yoksa hala mı öyleyim dicem ama yaşlandım sanki:/
şimdi kebep muhabbetinde haklısın ömrümde yediğim en iyi kebabı düşleyebileceğiniz en köhne yerde yedim. ikinti katında yürüdüğünzde bütün masalar sallanıyordu ama o kebabın tadını başka yerde bulamadım.
ps. bu sırada koyduğun resim dün gece bitirdiğim ergo proxy serisinin ana karakteri re-l mayar karakterini anımsattı, yada ben bu aralar çok anime izliyorum.
anime bilmem ben ama her gören bir yerlerden tanıdığını söyler mutlaka..çok bilindik,sıradan bir yüze sahibim sanırım ve o animeyle de vardır bir akrabalığım :p ama olsun bence sevdim o karakteri :)
Her gün denize karşı uyanan birisi olarak Ankara'da sıkılmıyorum ben. Entresan bir şekilde rahat hissettiriyor beni bu kent. Artık düzenli olmasından mı yoksa başka bir şey mi bilmiyorum.
Bu arada güzel blog. Tebrikler...
bana göre eksik bir şeyler var bir şekilde..teşekkürler :)
Eksik derken?
Ankara'da mı?
Rica ederim...
"bana göre" dedim tartışmasını yapmanın gereği bile yok..
ilk kez yarıldım bi yazını okuyunca. çok uzun olmasına rağmen okuttu kendini. böyle devam et. eğlen sunam eğleni hatırlatçam:)
süper yazı, süper blog. tebrik ederim :) zaten zevklerimizin az buçuk uyuştuğunu jake gyllenhaal yorumundan anlamıştım ;)
*gelecek ayın 10'unda ankarada olursan hatırlat bana ya da ben alarm yöntemine başvurcam anıl :)
*teşekkürler sinem jake'i beğenmeyenin en bir içgüdülerinden şüphe ederim ;)
Yorum Gönder