* geldim, geldim. çok uzakta değildim zaten, gerçi bu seni ne kadar ilgilendirir bilemem... gezinmekteyim bol bol ve de okula gitmekteyim sıkça. ne kadar fazla açık hava o kadar çok tespit, bir de aklımda tutabilsem... kendime bir not defteri alsam mükemmel olacak.
* kitaplarla fazlaca haşır neşirim şu sıra. limitlerimi kitap için zorlayacağımı tahmin bile edemezdim. kitap okumaya bayıldığım söylenemez ama konsantre olma sorunumu aştım sanırım ve okumaktan keyif alır oldum. sıkıntıdan entellektüel olacağım diyorum, mümkün mü ki?
* shakespeare dersi sağolsun, romeo ve juliet'i okudum geçen baştan sona. romeo 17 yaşında, juliet 14'üne girmek üzere olan iki ergenlik dönemi mağduru, iki düşman aile çocuğu efendim. romeo bu düşman aileden bir kıza deli divane aşık ağlaya ağlaya gecesini gündüzüne katarken yine o aileden juliet'i görür görmez ona aşık olur(!). ertesi gün evlenirler ve olaylar gelişir. şimdi sorarım: bu mudur yıllardır romeo ve juliet benzetmelerine sebep olan o büyük aşk? hadi juliet cahil ama romeo'nun yaptığı nedir? nasıl tırt karakterler bu gözümüzde büyütülen? ama eserden yapılan alıntıların 7 yıllık bir ilişkiyi sarsılma döneminden yükseliş dönemine geçirdiğine tanıklık etmişliğim var, edebi açıdan hakkını yememek lazım!
* yurtdışına kaçmak denince aklıma hep avrupa'ya kaçmak gelir. ama kaçmam gerekirse amerikaya kaçarım büyük ihtimal.(şaşırtmacalı madde olabilir!- o gün gelsin düşünürüz)
* hayali uzaylı arkadaşım var benim!
* dolmuşa, otobüse binersin ya hani güneş gelir böyle oturduğun cepheden. yer değiştirirsin, tam o sırada araç cephe değiştirir. güneşten kaçılmıyor ya da ben kaçamıyorum!
* ama yağmurdan kaçmak istemiyorum ben. hasta edecek kadar fazla yağmıyorsa kaçmam zaten. sen de kaçmasana lütfen!
* de facto'nun reklamlarını gördüm bugün. akdeniz modası, jean amerikan şalvarıdır diyor. şalvar kötü bir şey mi yani? hayır eğer karalama, ezme politikası uygulayacaksan sen de, adam gibi malzeme bul kendine!
* hani şu kışın geldiğini belirleyen kişi sana sesleniyorum, umarım blogumu okuyosundur: giy şu montunu, ben çok üşüyorum!!
* "iyi ki erkek değilmişim!" dedi ayşe, "aa niye ki?" dedim. "düşünsene bir kızla çıkmak, evlenmek zorunda falan kalacaktın!" dedi. durdum, derin deriiin düşündüm.
* tıh tıh tıh eyi günler sözleri yankılandı bir anda zihnimde, araştırdım neyin nesiydi diye. yapı kredi'nin reklamından bir hatıra çıktı karşıma
* gün içinde gördüğüm amcaların telefon zili onlara sempati ya da antipati duymama sebep oluyor. berivan, mihriban, ağrı dağın eteğinde vb. melodiler çalıyorsa korkarım ben o amcadan. ama klasik nokia melodisi ya da ne bileyim mevcut melodiler çalıyorsa gülümserim gözlerinin içine baka baka.
* jon olsam satanist olabilirdim. adamı hayatından bezdirdin! çekilir çile değilsin be garfi!(isimde kısaltma yaparak samimi olma çabası)
* spor amaçlı da olsa ulu orta tayt giymemeli bir erkek! böyle ne güzel binmiş bisikletine, kafasında kasketi, gözlüğü, sırtında çantası...ama o tayt ne ya? spor yapmanın zor bir yanı mı olmalı illa?
* postiş çok eğreti duruyor ve bunu farkedemeyen kadına kızıyorum ben! yapmacık olmamak lazım yapmacık!
* kışın en ama en sevmediğim yönü ellerim ve burnumun bir türlü ısınmaması değil dışarı çıkınca üzerine bir şekilde sinen is kokusu...
* yabancı bir insanın türkçe bilme ihtimalini unutmamak lazım! nasıl olsa türkçe bilmiyordur diye düşünmeden konuşan insan ürkütür beni...
* ankamall falan hikaye panora şahane! gittim bizzat keşfettim elif'le. bir kere içinde comics&cartoons var.
* yalnız alışveriş merkezlerindeki o şeffaf asansörler yok mu? hele atakule'deki...uff içim bir tuhaf oluyor.
* üniversite tavlası oynadım ilk defa. yendim ve beğendim. yine olsa yine oynar yine yenerim :)
* yağmurluk diye aldığım şeyin kapüşonu olmadığını yağmur yağdığında farkettim. bilinçli tüketici(!) diye bana, o kıyafetin kapüşonu olanına yağmurluk denir!
* şimdi gideyim de yine gelirim. sen de bil bakalım bu dörtlük kimin?
"İki tür nokta var
Biri önüne ve ardına bakar,
Biri ardına bakmaz,
Ardını noktalar."
4 yorum:
eksik yağmurluğunun havasını atamadın mı...
cık cık cık :)
işte o tayttır türk toplumunun bir türlü barışamadığı, alışamadığı, durmayan yarası! o tayttır ki türk kası denen şeyin gelişmesine sebep ..
yoksa "at, bebişim, silah" demiş bir neslin evlatlarıyız.. at yani, binicilik, coy coy, finişş him!! tayt bize gelmiyor gamzecim..
o şalvarlı jeanli reklamları ben de yazacaktım ya... çok anlamsız geliyo bana, her gordugumde dusunuyorum de facto ne markası jean mi yapıyo şalvar mı, hangisini övüyo nedir bu?! diye. kafam karşıyor.
magnum opus: hava atmak değildi benimki, bayramlık giyme heves eden çocuklar gibiydim biraz ıslandım ama beğeni toplamaktayım :)
berşan: at, bebişim, silah ve selçuk erdem :) sen sen olmuş tayttan uzak durmuşsun zaten öyle de kal..
inflack: düşüncelerle geçen uzun geceler sonunda verdim kararımı adamlar şalvar=jean giymeyin bayağı onlar diyor baya. hiç hoş bir pazarlama yöntemi değil bence halk ne anlama geldiğini idrak eder etmez bi miting düzenleyiverir tandoğanda toplanır diye iddia etmekteyim.
Yorum Gönder